Hayatımıza usulca giren ve daha sonra yüreğimizde derin izler bırakıp, adı konulmamış hüzünler yaşatarak çıkan insanlar aslında bize kavuşmanın tadını duyumsatırlar.
Acıyı, kederi, inceden içimize akan hasreti tanımadan mutluluğun resmini çizebilir miyiz. Ayrılık acısı yaşamadan, baharın gelişini, taze çimen kokusunu genzimizde algılayabilir miyiz.
Umutlarımızın bittiği yerde bize yeni umutlar yaşatan o insanlar, hayatımızdan çıkarken bıraktıkları acı tatlı hatıralarla, çocuksu korkuları üzerimizden atmamıza, mutluluk düşleri kurmamıza yardımcı olurlar. O düşlerle uyuyup uyanmamızı sağlayarak, sevinçle hüznü bir arada yaşadığımız dünyamıza coşku vererek, yalnızlıkla izole edilmiş hayatımıza ortak sesler katarlar.
Bugün bize ;
"Daha sılanın ne yana düştüğünü bilmeden sıla türküleri dinleyerek sıla hasreti çektiğimiz,
Uyaklı şiirlerle desteklediğimiz aşk mektuplarımız,
Sevgilimizle el ele yürürken adımlarımızda tutuk heyecanların yaşandığı yollarımız,
Hatıra defterlerine, ayrılığı tatmadan ayrılık hakkındaki ezbere yazılarımız,
Ve geride bir siluet olarak, yarım kalan sevdalarımız" değil mi, kekremsi hüzünler ve coşkular yaşatan. Ve tüm bu yaşanılanlar bugün yaşamaya çalıştığımız hayatımızın bir izdüşümü değil mi?
Kentlerin, yüzlerin, okul yollarına dizilmiş günlerimizin birer anı olması, yılların yolların bizi eksilterek yarılanması, yüreğimizin artık asla eskisi gibi atmayacak olması, bizi yaralasa da, beklenen birilerimizin hiçbir zaman gelmeyeceğini öğrendiğimizde, beynimizden sol yanımıza akan sızı, bizi boğulurcasına kederlere, ağlatırcasına özlemlere savursa da; Dilimizde neşeli çocuk şarkıları, bilincimizde al yanaklı bir sabah, kıyılarına sarı papatyaların üşüştüğü, ayakları perdeli küçücük sapsarı ördek yavrularının yüzdüğü nazlı bir dere, ve gitme sekte görme sekte o köy bizim köyümüzdür diye sahiplendiğimiz, Kırmızı çatılı beyaz badanalı evleriyle, çeşmesiyle, camisiyle, pürüzsüz gökyüzünde mutluluğa takla atan beyaz güvercinleriyle, karlı dağlarının eteklerinde koyun kuzu sürülerinin otlandığı, tarlası sarı, dalı yeşil olan, şirin mi şirin bir köy olsun.
Gökten üç elmanın düşmesi yalnız masallarda, yüreğimizde besleyip büyüttüğümüz hayallerimiz, yitip giden anılarımız da ne yazık ki sadece düşlerimizde kalıyor. Ama şehrazatın bin bir gece masallarını aratmayacak sevgilere yelken açmak elimizde. Uzaklardan beklenmedik bir konuk gibi, dostlarımızın kapılarını çalmakta…