, Anlam veremezdik batmalarına. Çünkü yağmur yağardı, içine dolardı yağmur suları kağıttan gemilerimizin. Şimdi hatırladığım zaman küçük tebessümlerim doluyor hayallerimin içine… Ne kadar saf duygula


Reklam Alanı

Küçük küçük fırtınacıklar kopardı içimizde. İkimizde birbirimizden gözlerimizi kaçırır, bir çocuk gibi hırçınlaşırdık. Öylece susardık sanki suçlu iki yabancıymış gibi. Zavallı gemiler yapardık kağıttan sonra, o yağmurlu havada dışarı çıkıp yüzdürmek için küçük sellerde. Yaptığımız kağıttan gemileri umutlarımıza, düşlerimize yollardık farkına bile varmadan.
 
Anlam veremezdik batmalarına. Çünkü yağmur yağardı, içine dolardı yağmur suları kağıttan gemilerimizin. Şimdi hatırladığım zaman küçük tebessümlerim doluyor hayallerimin içine… Ne kadar saf duygularla yaparmışız gemileri; hiçbir şey onları yolundan alıkoyamaz sanırmışız…
 
Sonra hayat boyu umutlarımıza ve düşlerimize gemiler değil, öpücükler gönderdik; gökyüzüne. Anladık ki ulaşamayacaktı gemilerimiz umutlarımıza ve hayallerimize; batmasa bile yağmurdan. Çünkü gökyüzündeydi umutlarımız, düşlerimiz yıldızlarda. Ve kim bilir ki ulaşmış mıdır öpücüklerimiz umutlarımıza ve düşlerimize…
 
Sonra öğrendim ki, ne hayattan bir beklentisi vardı düşlerin ne de umutların gemilerimize ihtiyacı vardı. Düşler bilirlerdi ulaşılmadık yerlerde yatmayı ancak ve ancak umutlar anlayabilirdi: bir çocuğun düşlerindeki bilmeceleri. Ama ikisi de uzaklarda, dağların yamacında mesken tutmuştu. Ağlamaya ve özlemeye inat, bir daha gelmeyeceklerdi bu şehre.
 
Daha sonraları sen gittin bu şehirden. Çekip gidecektin, umutları bulacaktın, düşlere ulaşacaktın... Bana da getirecektin geri gelirken eteğine doldurup. “Bir parça da güneş getir bana, bir parça ay ve bir küçük yıldız tutuver benim için!” diye bağırmıştım arkandan giderken. Dokuzumda. Hayatın en başındaydım ben, sen yirmi dokuzunda, kayıp zamanların eşiğine adım atıyorduk o gece; aslında çocuktuk ikimizde…
 
Sen, gittin. Ben kaldım... Sonra yıldızlar kayarken onarlı yakalayıp, kuyruklarına tenekeler bağladım. Tenekelerin içine senin için öpücük doldurdum. Seni seviyorum diye bağırıp kapaklarını kapadım. Kalbimi koydum birinin içine. Zor oluyordu bazen yakalamak yıldızları, bazen de teneke bulamıyordum, kimi zaman ise tenekeleri yıldızların kuyruğuna bağlayabileceğim tel olmuyordu çöp tenekelerinde… Canım sıkılıyor, içim daralıyor, oturup bir şiir yazıyordum öfkeme…
 
Sen giderken yirmi dokuzundaydın. Dünya yirmi dokuzundaydı senin için. Her şey yirmi dokuzunda... Ama biliyordun. İkimizde büyümeye direnen iki çocuktuk. Büyük umutlara gitmiştin. Geri döndüğünde ise bulamamıştın umutlarını. Sonra yine gittin. Ama ben hala çocuktum. Sen ise...
 
Ama sen benden daha da çocukmuşsun. Anlayamazsın içine hapsolduğun bir çocukluğu... Bir çocukluğu anlayıp, o günleri anmak için; büyümek gerekirdi...

Reklam Alanı

Diğer Hikayeler Yazıları
Hikayeler

Reklam Alanı

Reklam Alanı