Kendine ait olmayan bir yerde, kendinle savaşın öyküsü bu. Belki de biryüzleşme bunalımı. Kayıp değerlerinin ; vaktiyle elinden istemesen de alınan budeğerlerin, tekrar bir arayışı. Yabancılık kalelerini üstlenmiş, bayrağınısancağa çekmiş, yorgun ve yalnız bir savaşçının öyküsü.
İşte ben. Adım Tahir. Hatırlıyorum da yalnızlık kalesini ilk keşfettiğimde, yani kendimi ilk defa yendiğim anda, o görkemli surlarını bana nasıl da açmıştı. Hayranlığımı gizleyemediğim bir andı ve sonraları ise kimseyle paylaşmak zorunda kalmadığım, sonsuz topraklardı oralar.
İsterseniz size bahsedeyim biraz buradan. Yüksek kapıları, bana ilkdefa açılmıştı. En son hiçbir şeye tutunamadığımı hatırlıyorum. İşimden dahayeni çıkarılmıştım. Ve gerçekten kendimi çok kötü hissediyordum, yani ; işeyaramaz.Uzun bir süre iş aradım ama sonuç neydi? Başarısız. Tanıdığım insanlaryavaş yavaş perdelerini kapamaya başlamıştı. Her geçen gün dünyam daha daküçülüyordu. Biliyordum ki en sonunda beni de yok ederek küçülmesinitamamlayacaktı. Bir şeyler yapmalıydım. Kurtulmak, kendi farkındalığıma ulaşmakiçin bir çaba vermeliydim. Ruhumun daha önce hiç görmediği, duymadığı bir çabaolmalıydı bu. Çünkü gittikçe çürüyordu, erimeye yüz tutmuştu.
Eskisi gibidışarıya çıkamaz oldum ve tabii ki eskisi gibi de para harcayamıyordum. Sonuçtakonumum işi olmayan, işe yaramayandı. Uzun bir süre evden dışarı çıkmadım,ihtiyacım olan telefonlar, gün geçtikçe daha az çalmaya başladı. Ve en sonundaiflas etti. Bir gün evde ; alıştığım sıkıntı bulutları üzerindeki ara!yışımda, bir çıtırtı beni kendime getirdi. Bu sesin kaynağını merak eder oldumbir anda. Belki de evimde, istemediğim bir misafir beni mutlu etmek için evinbir yerlerinde bekliyordu. Bütün evi talan ettim, her yerde o sesi aradım.Şaşırdığım an ; o unuttuğum kütüphanemdeki, bir kitabın benimle iletişime geçmekiçin intihar ettiğini gördüm andı. O koca tahta blokların arasında,arkadaşlarının yanından ayrılarak yere bırakmıştı kendini. Ve tabii ki o andada, aradığım çıtırtıyı çıkartıvermişti. Onu ilk elime aldığımda, kendimi çok garip hissettim.
Aklım biran bana oyun oynadı ; beni terk edip, vahşi bir yerlerde huzur vermişti bana.Kitabın ismine bakmadan okumaya başladım. Eski bir kahramanın, savaşçınınöyküsüydü bu. İnancın ve vicdanın savaşıydı. Her gece işten çıktığımda yaşadığımsavaş gibiydi. Kitabı bitirdiğimde bir şey olmuştu ; Bir sihir, hiç beklenmeyen,olmasına bile ihtimal verilmeyen bir rüya. Kitabın kahramanı karşımda, elindebüyük bir anahtarla huzurlu bir şekilde bana bakıyordu.
En başta ondan ölesiye korktum, fakat yalnızlığımı paylaşan bu adam,içimdeki bütün korkuları bir savaş arenasındaki gibi yok edivermişti.Şaşkınlıktan da öteydi her şey. Bir anda, ne olduğunu anlayamadan, kendimidevasa bir kalenin önünde buluverdim.
- İşte bu senin eserin, dedi kahramanım. Şimdi sana elimdeki anahtarıvereceğim ve sende sonunda, savaşa başlayacaksın.
Böyle bir iletişimin gerçek olabileceğini düşünmemiştim. Geneldepatronlarımla konuşmaya alıştığım bir edayla yanına yaklaştım. Korkak ve ürkektavırlarım, kendilerini hissettiriyorlardı, kalbimin çarpışları beni aşıyordu.
- Af edersiniz ama size bir sual sormak istiyorum. Hangi savaştanbahsediyorsunuz siz?, dedim. Kendimi kıstırılmış hissediyordum.
Kahramanım, ufak bir gülüşle karşılık verdi soruma. Huzur veren sesisanki her yerdeydi, her yeri kaplıyordu.
- Uzun süredir farkında olmasan da seni izliyorum. Ne zaman kapılarınıaçacaksın, kendinle olan savaşa başlayacaksın diye. Şu anda sana, kendi ürününolan bu kalenin anahtarlarını bırakacağım. Neden dersen ; Bana özgürlüğümüvermenin yeterli bir sebep olduğunu söyleyebilirim. Birazdan gideceğim ve seninsavaşın başlayacak. Silahlarını her kuşandığında, ister istemez kendine bir adımdaha yaklaşacaksın. Ve sonunda, ya kaybedeceksin ya da galip geleceksin.
Gözümü kırptığımı ve en son kendimi yatakta bulduğumu anımsıyorum.Karanlık, gündüzle savaşıyordu ve tabii ki galip gelecekti. Kitap bitmiş vevücudum yorgunluktan kendini yatağa bırakmıştı her halde. Hava almak içindışarıya çıktım. Kitabım elimde ve kahramanım yüreğimdeydi.
İşte yalnızlık kalesiyle ilk böyle tanıştım. Zaman içerisindeyansımalarımla bir çok savaşa girdim. Bazen yenildim, bazen kazandım.Topraklarıma toprak ekledim , yeni yüzlerle tanıştım. Ve kendi çapımda küçük birordu kurdum. Kendim için. Komutan olarak "inanç" geldi ,. peşinden de "vicdan" ,"duyarlılık", "cesaret" ve "sevgi" geldi. Yalnızlık kalesi, her geçen günbenimle doluyordu, gittikçe güçleniyor ve sınırları alabildiğince uzuyordu.Bazen kendimi Çin Seddi gibi hissediyordum.
Kendimle olan bu savaşta çok üzücü anlar da geçirmedi değilim. Kaleningüçlü savunucularından olan bazı yansımalarım bana ihanet etti. Beni terk edipsavaş açtılar bana. Amaç ben miydim, yoksa yalnızlık kalem miydi? Bunu hiçbilemeyeceğim ama ortadaki savaşta çok kan döküldü, çok masum yaşamını yitirdi."Hırs" , "nefret", "kusur", "korku", "acı", "kin" ve hatta bazen "inanç" ım.Bunların hepsi birleşmiş, kılıcı kalbime saplamak, bayrağımı sancaktan indirmekiçin, içinde bulunmaz bir istekle yanıp tutuşuyorlardı.
Hepsiyle savaştım, hiçvazgeçmedim, hep denedim. Ve büyük bir özveriyle, özenle korudum yalnızlıkkalemi. En kıskançları, "aşk" tı ve en yaratıcıları. Hayal gücü o kadar büyüktüki, günlerce meleklerin ağladığını hatırlıyorum. Kendimle olan savaşım, benolduğum sürece devam edecekti. Derken bir gün : Uzun yolculuklarla ve büyük biraşkla yarattığım "yalnızlık kalesi" ; yok oldu. Günlerce, aylarca aradım. Panikhali, hunharca üzerime geliyordu, vazgeçmiyordu.
İşte kahramanımın tekrar çıkış öyküsü. Bir çıtırtı duymuştum evde ;aramaya başladım her yeri ve kütüphaneme geldiğimde yine karşımdaydı. Yaşlanmış,yorgun görünümü beni şaşırtmaya yetti. Eskisi gibi genç değildi ve tabii ki okadar dayanıklı görünmüyordu. Elbiseleri göz kamaştırmıyordu artık. Yok olmayayüz tutmuş gibi bir ifadesi vardı. İçimdeki merak zaafına yenik düşmüştüm, onadoğru birkaç adım attım,
- Yalnızlık kalesini arıyordum kahramanım, onu kaybettim. Lütfen banayardım et. Gördün mü onu, biliyor musun nerede?, dedim.
Kahramanım diz üstü yere çöktü. Sanki etrafı soluk almaz bir siskaplamıştı. Ortalık bulanıklaşmıştı. Ayağa kalkamadı, yanına gelmemi istedi. Zoradımlarla isteğini yerine getirdim, iyice sokuldum ona. Kısık ve çatallı birsesle :
- Yalnızlık kalesini artık arama boşuna, dedi. Çünkü yıktın surlarını.Yaşadığın dünyan ; senin "yalnızlık dünyan" oldu. Artık çok daha büyüksün.
- Peki ya sen, dedim. Onun için gerçekten endişeleniyordum. Kahramanımölüyordu. Sen niye böylesin?
- Ben ölüyorum, dedi. Görevimi teslim vaktim çoktan geldi de geçiyor.Başka bir ruhta ve başka bir zamanda tekrar çıkacağım gün ışığına. Lütfen benidüşünme artık. Yapacak çok ama çok işin var.
Bu cümlelerin bitmesiyle, büyük bir çıtırtı duyuverdim. Önümedöndüğümde kahramanım yoktu artık. İçimde tarif edilemez bir acı yaşadım.Gözlerimi açtığımda, kendimi, lüks bir lokantada, aynı masada tanımadığım birçok insanla beraber buluverdim. Yeni işimi kutluyorduk. Küçük bir gülümsemeyle,ruhumdaki bütün çiçekleri, kahramanımın anıtına yağdırdım. Onun da dediği gibisavaş bitmez. Her şey sadece bir yüzleşme bunalımı. Ve şimdi kendimle değil,kendime ait olmayan bir dünyayla olan savaşım başlıyor, hatta çoktan başladı bile...