Susuyorum…
Sahile bırakılmış eski bir deniz kabuğu gibi
Acı çektiğimi sanacaksın
Ölüyormuş gibi
Öyle güçsüz
Öyle saf ki!
Eski deniz kabuklarına acınmaz,
Deniz kabuklarına ağlanmazmış ki
Benim için dünyanın en güzel en hüzünlü resmi
Hiçbir işe yaramayan deniz kabuğuyum sanki
Mevsim çok hüzünlü
En ağırbaşlı haliyle sürdürüyor hükmünü
Sokaklar uçtan uca giz tutmuş
Çekip giderken masumiyetin göçebeliği
Hele bir de vakit gitme vaktiyse
En kuytu yere süzülür
Hüznün anlatılmaz kederi
Bırakırken sahile eski bir deniz kabuğunu
Acı çektiğini sanacaksın
Sanki ölüyormuş gibi
Geceleri gökyüzünü baktığında
Bütün yıldızlar sana gülüyormuş gibi gelecek
Dudakların, gülümseyecekmiş gibi yarı aralık
Yüzünde donmuş bir tebessüm
Birazda bulanık.
İçinde bir yerlerde
Sırça bir hazine
Eski bir deniz kabuğu
Ölüyormuş gibi
Çığlık, çığlığa
Savrulmuş kentin sokaklarına
Yenilgilerin birikecek
İnce bir sis gibi sıralanacak
Lacivert akşamlarında kentin sokaklarına
Her şey
Ama her şey yarım kalacak
Senin sen olmadığın iklimlerde
Zaman bir sızı gibi akarken gözlerinden
Yağmurlar yağacak
Yüreğinin boşluğundan
Ömrünün ıssız toprağına
Eski bir deniz kabuğu gibi
Savrulurken kentin sokaklarına
Çıtkırıldım bir imgeye rast geleceksin
Gecenin kör vaktinde
Eğer acının nabzı hala atıyorsa
Karanlıklar biraz daha karanlık
Geceler daha uzun
Yenilgiye tatmış cümleler daha hızlı koşacak usunda
Çığlığın sesine geçecek
Küçücük silik bir nokta gibi eriyip giderken umutların
Gözlerin asılı kalacak
Gözlerin…
Kayan bir yıldızın kuyruğunda
Eski deniz kabuklarına acınmaz,
Deniz kabuklarına ağlanmazmış ki
Sarhoş bir akşamın geceye sunduğu mezedir acılar
Yeniden sabah olacak
Bütün şehir şimdi uykuda
İki sarmaşık
Başını uzatmış sarmaş dolaş sevişirken göklerde
Kulaklarını tırmalayacak şehvetin öpücükleri
Pişmanlıkların izleri yerleşecek gözlerinin kenarına
Usulca devrilirken bir ağaç gibi
Lacivert akşamlarında
Kentin ıslak kaldırımlarına
Avucunda eski bir deniz kabuğu
Ölüyormuş gibi
Öyle güçsüz
Öyle saf ki!