Çok büyük bir ağacın yüksek dallarının birinde, yaprakların arasında bir zeytin tanesi varmış. Minicik, simsiyah bir zeytin tanesi. Bu zeytin o kadar güzelmiş ki, etrafını saran yapraklar onu seyretmeye doyamazlarmış. Bir rüzgâr esse üşümesin diye hemen etrafını sarar, onu rahat ettirebilmek için ellerinden geleni yaparlarmış. Sıcak yaz günlerinde ise, zeytin tanesi yine onu çok seven yaprakların gölgesine sığınırmış. Susadığı zaman, etrafındaki yapraklar yağmurlardan biriktirdikleri damlacıkları kendi elleriyle ona
İçirirlermiş.
Aylar, yıllar böyle geçmiş. Diğer ağaçlar hep onu taşıyan
ağacı kıskanmış durmuş. O küçük zeytinin mutsuzluğunu görmeden.
Zeytinin yalnızlığını, her şeyini paylaştığı yapraklar bile anlamamış. Onlar, isteyebileceği her şeyi kendisine verdiklerini düşünüyorlarmış.
Zeytin ise yapraklardan gizlenip saatlerce ağlıyormuş hep. Geceleri gökyüzüne bakıp yıldızların birbirine göz kırpmalarını seyrediyormuş. Ve onlardan biri olmayı hayal ediyormuş. Sabah olduğunda ise, başını gökyüzünden indirip, yaprakların arasında yıldızlar kadar güzel bir zeytin görebilir miyim diye aranıp duruyormuş.
Yıllar geçmiş. Ama tek bir zeytin tanesi dahi görememiş. Ve bir sabah, artık aramaktan vazgeçmiş. Kendisini tutan o incecik sapını bırakıvermiş. Yere düştüğünde son bir kez gökyüzüne bakmış ve sonra yine son kez gözlerini yummuş...