Ilık rüzgarla gelen bir müzik sesiyle dalıverdim uzaklara; "Aşık olmak
günahsa ben bir günahkarım, pişman değilim tanrım…" diyordu yumuşak bir
ses… bir sızı saplandı ilk önce kalbime… sensizlik yüreğimi yakıyordu,
sana hasrettim… sarı kurumuş yapraklar arasında yürürken rüzgarın yüzüme
vurmasıyla kokunu duydum sanki… yalnızdım… mutsuzdum, sen yoktun… ebediyen
gitmiştin…
Şimdi yanımda olsaydın kollarınla beni sarar, yüzüme dağılan saçlarımı
parmaklarınla düzeltirdin.. iki taraftan kulaklarımın arkasına sıkıştırır,
"Böyle daha güzel aşkım"derdin… yüzüme düşen saçlarına tuzlu gözyaşlarım
karışıyor şimdi. "Sakın ha ağlama, seni birgün bile ağlarken görmek
istemiyorum" derdin bana… şimdi bir yerlerden bakıyorsa gözlerin
üzülüyorsundur… ama gözyaşlarıma söz geçiremiyorum sevgilim...
Hani biz sonsuza kadar mutlu olacaktık? Hani birbirimizi terketmiyecektik?
Neden beni tek başıma bırakıp gittin aşkım.? Kaza haberin geldiğinde
inanamadım… evimizden nasıl çıktığımı bile hatırlamıyorum… hastanede seni
öyle kanların içinde baygın bir şekilde görünce dünya başıma yıkıldı…
elini tuttum ve sen gözlerini açtın "Sakın ha! Sakın elimi bırakma"
dediğin zaman bile "Gözlerindeki ormanda yağmur yağmasın" dedin…
yanaklarımdan süzülen sicim gibi yaşlar yüzüne döküldüğünün farkında bile
değildim.. ameliyathanenin kapısına kadar elini hiç bırakmadım ve mecburen
elini ayırdılar benden… saatlerce o odada kaldın… çıktığın zaman
komadaydın… doktorlar ümitsizce gözlerime bakıyordu… seni odana
götürdüler.. neydi, neden o makinaları vücuduna bağlamışlardı.? Sen
yaşayacaktın.. beni bırakmayacaktın yemin etmiştin..yavaşça elimi elinin
üzerine koydum.. hiç kıpırdamıyordun… günlerce başucunda bekledim…
farkında bile değildin… hep uyuyordun… yanında seni beklerken;
geçirdiğimiz günler!
bir film şeridi gibi gözlerimden geçti… beni kızdırmaların,
sinirletmelerin ve ondan sonra gönlümü almak için bütün evi ben yokken
çiçek bahçesine çevirmen… doğumgünlerimizde birbirimize aldığımız müzik
kutuları… hani son doğumgününde sana mavi bir kazak almıştım da hemen
giyip mankenlik yapmıştın ya ve ben seninle dalga geçmiştim sen de pastayı
alıp yüzüme yapıştırmıştın ve sonra da bütün evi pastayla alt üst
etmiştik… ne kadar deliymişiz, ne kadar aşıkmışız… mavi kazağını son
gördüğümde kanlar içindeydi.. kaza günü onu giyiyormuşsun meğer… çok
sinirlettin beni, nasıl çıkacak şimdi kazaktaki kan lekeleri? Olmadı
şimdi, iyileşir iyileşmez kazağını sen yıkayacaksın.. onu sana ben aldım
atmak olmaz ki…
Hala uyanmadın… bir hafta geçti hiç bir kıpırtı yok…doktorların biri
gidiyor biri geliyor.. söyledikleri hiçbirşeyi artık anlamıyorum.. bu
arada o yağmurlu gün geldi aklıma.. bisikletlerle yarış yaptığımız o gün..
hani ani bir yağmur başlamıştı da eve zor yetişmiştik.. balkonda durup
yağmuru izlerken bir gün bebeğimiz olursa ismini Yağmur koyalım demiştik…
bizim yağmurumuz yaz yağmuru olsun demiştik…
Ve bir gün daha geçti işte, yanında sen o yatakta hareketsiz yatarken bir
gün daha geçti… elim elinde.. ve başım yatağın yanında, kendimden
geçmişim.. ve aniden elin elimde kıpırdadı.. aniden kırmızı, şiş gözlerimi
sana çevirdim… ve gözlerini açtın… o halinle bile gülümsüyordun bana…
dudaklarına küçücük bir öpücük kondururken sessizce gözlerimden yine
bilinçsizce tuzlu gözyaşlarım dudaklarına düştü… kızar gibi yine baktın
bana… "Tamam" dedim "Ağlamıyacağım…"
Gözlerime baktın buğulu… hiç beklemediğim bir anda dudakların kıpırdamaya
başladı "Affet beni" dedin, "Birbirimizi terketmiyecektik, hala daha da
seni terketmedim ama…." dedin ve gerisini duymak bile istemiyordum,
parmaklarımla dudaklarını kapattım, "Konuşma, yorulma, sonra konuşuruz"
dedim ama başınla "Şimdi" dercesine işaret ettin… "Şehre inmiştim,
yıldönümümüz için beğendiğin tek taşlı pırlanta yüzüğü alacaktım, aldım
da… yanında 25 tane gül vardı, arabanın torpido gözünde yüzüğün, koltukta
da güllerin vardı" dedin… ve devam ettin "Hayatımda geçirdiğim en güzel
yılları seninle paylaştım, gözlerim, kalbim hep yanında olacak, arabadan
emanetlerini almayı unutma" dedin bana… gözlerimdeki yaşları artık
durduramıyordum… "Bir dahaki sonbahara yürüdüğümüz yolda yanlız
yürüyeceksin ve çok güçlü olacaksın, beni affet aşkım seni bensiz
bırakıyorum, seni canımdan çok seviyorum, son bir öpücük ver bana" dedin
ve bir elim elinde bir elimle alnını okşarken istediğini yaptım dudakların
!
sıcaktı ve aniden makineden ince bir ses geldi, elin elimden kopuverdi….
Gözlerin yavaşca kapandı…. Doktorlar koşup geldiler… öylece orda
kalıverdim hareketsiz kaldım, donmuştum, sen yoktun artık… doktorlar seni
götürdüler… artık sen yoktun, yanlızdım..
Ve şimdi sensiz geçen ilk sonbahardayım… yürüdüğümüz yolda kurumuş
yaprakların arasında tek başınayım. Arabadan bana getirdikleri
emanetlerimin biri evde diğeri parmağımda… yüzüğünü yaşadığımı sürece
parmağımdan, güllerini yatağımın yanından hiç ayırmayacağım… mavi kazağını
yıkadım, temizledim… yastığının üzerinde duruyor..
Hazan mevisimi, hüzün mevsimi… aşk mevisimi.. ayrılık mevsimi…
Kulağımda bana söylediğin şarkıyla yürüyorum tek başıma söz verdiğimiz
gibi sarı yapraklı yolda....