Panzehir Hikayesi

Panzehir
Tweet Paylaş Plus Pinterest
Tom Hopkins’in bu yanılgıya nasıl düştüğünü henüz anlayamadım. Teyzesinin mirasına konmadan önce tam bir yıl tıp okuluna devam etmiş ve tedavi yöntemlerini iyi bellemişti.

O gece, birlikte yaptığımız bir ziyaretten dönüşte lüks dairesine gitmeden önce Tom bir pipo içip bir iki laf etmek için bana gelmişti. Bir aralık yan odaya geçmiştim.

Tom’un “Billy, izin verirsen iki kinin alayım, hiç keyfim yok, üşüyorum. Galiba soğuk almışım,” diye seslendiğini duydum.

“Tabi. Kinin şişesi ikinci rafta. Okaliptüs şurubundan da bir kaşık aldın mı tamamdır. Keyfin yerine geliverir,” diye cevap verdim.

İşimi bitirince oturduk, pipolarımızı tüttürdük. Sekiz dakika kadar sonra Tom kendinden geçiverdi.

Hemen ilaç dolabına giderek baktım. “Hey Allahın budalası!” diye söylenmeye başladım. Para insanı işte böyle şaşırtır. Afyon hapları kutusu Tom’un bıraktığı gibi kapağı açık duruyordu.

Alt Kattaki genç doktoru seferber ederek iki sokak ilerde oturan ünlü doktor Gales’i çağırttım. Tom Hopkins mesleğe yeni girmiş doktorlar tarafından tedavi edilemeyecek kadar fazla zengindi.

Gales gelince tom’u en pahalı tedaviye başladık. Öteki zorunlu yöntemlerden sonra sık sık sitrat dö kafein ve kahve içirmeye ve aramıza alarak odada aşağı yukarı dolaştırmaya başladık. İhtiyar Gales alacağı dolgun ücreti düşünerek Tom’u çimdiklemeye, tokatlamaya koyuldu. Aşağı kattaki genç doktor da arkasına okkalı bir tekme yerleştirdikten sonra, “İnanın kendimi tutamadım. Ömrümde ilk kez bir milyarder tekmeliyorum. Kim bilir belki bir daha fırsat geçmez” diyerek benden özür diledi.

Bir iki saat sonra doktor Gales, “Tehlikeyi atlattı. Bir saat daha uyutma.. Konuş.. birşeyler anlat. Arada bir salla, uyumasın. Nabız ve nefes düzelince bırakırsın uyusun. Artık sana emanet,” dedi.

Tom’la başbaşa kaldık. Divanın üzerine yatırdığımız yerde gözleri yarı açık bir halde hiç kıpırdamadan yatıyordu. Uyumasına engel olmak için hemen gayrete geldim. Uyanık tutmak için yapılan önerileri yerine getirecektim.

“Koca herif, kıl payı kaldı öteki dünyayı boyluyordun” dedim. “Ama neyse kurtarabildik. Tıp okurken hocaların “Afyon” un “Kinin” şeklinde yazılmadığını öğretmediler mi? Dört hap birden alınmayacağını hiç söylemediler mi? Ama yaptığın bu haltı başına kakacak değilim. Hele bir ayağa kalk. Sen eczacı olmalıymışsın doğrusu, reçetelerini ne güzel hazırlardın!”

Tom hafifçe gülümseyerek alık alık yüzüme baktı.

“Valla.. ke.. kendimi kuş gi.. gibi hissediyorum.. Ender çiçekler.. arasında u..uçan bir kuş.. Bırak u..uyuyayım..” dedi.

İki saniye içinde dalıvermişti. Omuzundan yakalayıp silkeledim.

Şiddetle, “Bana bak bu olmaz işte.. İhtiyar doktor hiç olmazsa bir saat daha uyanık kalman gerektiğini söyledi. Aç gözlerini. Henüz tehlike atlatılmış değil.. Uyan,” deyi çıkıştım.

Tom Hopkins yaklaşık doksan kilodur. Yeniden gülümser gibi yaptı. Daha derin bir uykuya daldı. Onu ayağa kaldırıp gezdirmek istedim. Ama bu bir fille dansetmekten daha zor bir işti. Tom horlamaya başladı. Afyonla zehirlenme hallerinde bu tehlikeli bir durumdur. Beni bir düşüncedir aldı. Tek başıma gövdesini yerinden oynatmam olanaksızdı. Zihnini tahrik edebilirdim.

Aklıma bir düşünce geldi. Kendi kendime, “Kızdırmalı”, dedim. İyi ama nasıl? Kafirin zırhında şu kadarcık olsun bir açıklık yoktu ki. İyi huylu, candan, altın gibi bir çocuktu. Güneş ışığı kadar saf ve tertemiz bir insandı. Güney’den, yüksek ülkülerin, ahlak kurallarının henüz ortadan kalkmadığı bir diyardandı. New-York onu büyülemiş fakat bozmamıştı. Kadınlara karşı eski zamanların şövalyelik devrinde olduğu gibi derin bir saygı besliyordu.

Yaşasın.. Bulmuştum!. Bir iki dakika hayalimde geliştirdim. Tom Hopkins kardeşimize birden böyle bir şaka yapabilmek düşüncesi hoşuma gitmişti. Kendi kendime güldüm. Omuzlarından yakaladığım gibi kulakları sallanıncaya kadar sarstım. Tembel tembel gözlerini açtı. Hakaretçi bir tavır takınarak parmağımı burnuna doğru uzattım.

Açık ve keskin bir ifade ile, “bana baksana,” dedim. “Uzun zamandır dostuz. Fakat bundan sonra senin gibi edepsiz birine kapılarım kapalı!”

Tom, gayet hafif bir ilgi ile baktı. Hiç istifini bozmadan, “Ne o Bill.. Elbiselerin dar mı geliyor yoksa?” diye karşılık verdi.

“Eğer senin yerinde olsam – çok şükür değilim – gözlerimi kapamaktan korkardım,” diye devam ettim. “Güneyde, o ıssız çamlar altında bıraktığın zavallı kızcağız ne oldu? Hala bekliyor değil mi? Lanet olası mirasa konalı beri onu unuttun değil mi? Merak etme, lafımı bilirim. Fakir bir tıp öğrencisi iken onu kendine layık görüyordun, şimdi.. Milyoner olduktan sonra değiştin. Zavallı kız, güneyli soyluların saygı değer kimseler olduklarını sanıyordu. Öyle öğretmişlerdi. Şimdi o acayip centilmenler hakkında kim bilir ne düşünüyordur. Çok merak ediyorum doğrusu! Bu konuyu açmaya mecbur kaldığım için de acınıyorum. Ama ne çare, öyle güzel sakladın ki, rolünü öyle güzel oynadın ki hiç kuşku duymadım. Seni bu gibi düzeysiz hilelerin üstünde sanmıştım.”

Zavallı Tom’un bu sözlerim üzerine uyuşturucu maddenin etkisinden sıyrılmak için çabaladığını gördükçe kendimi gülmekten zor tutuyordum. Açık bir şekilde hiddetlenmişti. Hakkı da vardı. Sade güneyde doğmakla kalmamış, güneylilerin karakterini de almıştı. Hiddetle gözlerini açtı. Arada bir parladıklarını görüyordum. Ama hala afyonun etkisinden kurtulamamıştı. Açık düşünemiyor, konuşamıyor, dili tutuluyordu.

“Se..sen..sen görürsün! Vallahi tepelemezsem.. Tanrı belanı versin..” diye kekeleyerek divandan kalkmaya yeltendi. Çok zayıf düşmüştü. Cüssesine rağmen elimle itiverince düştü. Büsbütün kızarak kapana tutulmuş aslan gibi gözleri hiddetle bakmaya başladı.

Kendi kendime, “Seni koca bunak seni.. Şimdilik bu kadar yeter,” diyerek kalktım, pipomu yaktım. Bu parlak buluşumdan ötürü kendi kendimi kutlayarak bir süre aşağı yukarı dolaştım.

Bir horultu işitince baktım Tom yine dalmış. Yaklaşıp çenesine bir yumruk indirdim. Yüzüme tatlı tatlı, avanak avanak baktı. Pipomu çiğneyerek yeniden açtım ağzımı yumdum gözümü.

Hakaret edercesine, “kendine gelip bir an önce odamdan çekip gitmeni bekliyorum,” diye başladım. “Hakkında neler düşündüğümü söyledim. Eğer sende şu kadarcık namus ve şeref kaldı ise aklını başına alır, bundan sonra onurlu kimselerle ilişki kurmadan önce iyice düşünürsün. Zavallı fakirdi değil mi? Bizim gibi paralı kimseler için biraz alelade ve ilkel değil mi? Beşinci Cadde’de kolunda gezdirmekten utanırsın değil mi? Senin gibilerine bayağının aşağısı derler. Zenginsen başkalarına ne? Kim metelik verir? Benden paso, zavallı kızcağızın da aynı şekilde düşündüğünden eminim. Belki paran olmasaydı biraz adam olurdun. Bu servet seni insanlıktan çıkarmış..”

Sözlerimi daha etkili kılmak için de “..Aynı zamanda zavallı bir kızcağızın saf kalbini kırmış..” diye ekledim.

Kendi kendime, “Tom Hopkins’in böyle bir şey yapmasına hiç olanak var mı ki,” diye düşünürken, “Haydi çabuk ol, bir an önce başımdan defol!” dedim.

Başımı çevirip aynada kendime bir göz attım. Kımıldadığını duyunca hemen döndüm. Doksan kilonun üstüme abanmasını hiç istemiyordum. Fakat Tom şöyle bir dönmüş, kolunu yüzüne örtmüştü.

“Senin hakkında binbir yalan işitsem gene de böyle konuşmazdım. Ama..merak..etme.. Ayağa kal..kar kalkmaz haddini bildireceğim!” dedi.

Daha açık konuşuyordu. Biraz daha açılmıştı. Bu sözleri duyunca utanmadım diyemem. Ama sonra her şeyi anlatacak, beraberce gülüşecektik.

Yirmi dakika içinde Tom derin ve rahat bir uykuya daldı. Nabzına baktım, kalbini dinledim, uyumasına izin verdim. Her şeyi normaldi. Tehlikeyi atlatmıştı. Bitişik odaya geçerek yatağa serildim.

Ertesi sabah uyandığım vakit Tom’u giyinmiş, hazırlanmış buldum. Bütünüyle kendine gelmişti. Sadece sinirleri biraz bozulmuş, dili meşe palamudu gibi pörsümüştü.

Dalgın dalgın, “Amma budalalık ettim ha! Şimdi anımsıyorum, kinini alırken şişe bana biraz garip görünmüştü.. Seni epey uğraştırdım, değil mi?” dedi.

“Hayır, asla.”

Tom geceki olayı unutmuş gibiydi. Onu ayık tutmak için sarfettiğim gayretleri hatırlamadığını sanarak vakayı anlatmaya karar verdim. Sonra, keyfi yerine gelince anlatır, gülüşürüz, diye düşündüm.

Gitmek üzere hazırlandıktan sonra açık kapının önünde durarak elimi sıktı.

Sakin tavırla, “Sana büyük zahmetler verdim,” dedi. “Gösterdiğin ilgiye şükran borçluyum. Söylediklerine de ayrıca teşekkürler ederim. Bahsettiğin kıza telgraf çekmeye gidiyorum” diye ekledi.

Rastgele Hikayeler

Yeni Hikayeler

Metin Reklamları