Siva ve Sakti, Hinduizmin kutsal çifti, gökyüzündeki yüksek katlarında oturup, bir yandan yeryüzünü seyrediyorlar, bir yandan da insan yaşamını tehdit eden unsurları, insan davranışlarındaki karmaşayı, insan olmanın acılarla dolu bedeline hüzünleniyorlarmış.
Birden Sakti, ara sokakların birinde ayakta bile zorla duran perişan yoksulu fark etmiş..
Kalbi merhametle burkulmuş. Yaşamak için verdiği savaş, dürüst ve iyi bir insan olması onu etkilemiş olmalı ki, kutsal kocasına
"Bu zavallıya biraz altın vermesi" için yalvarmış. Siva adamı bir an gözlemiş, sonra sevgili karısına dönerek,
"Yapamam" demiş..
Sakti şaşırmış.
"Ne demek?" diye isyan etmiş kocasına..
"Sen bu evrenin sahibi, en yüce tanrısı değil misin? Bu kadar basit bir şeyi nasıl yapamazsın?"
"Bunu ona veremem çünkü henüz almaya hazır değil" demiş, Siva..
Sakti çıkışmış,
"Yani, yolunun üzerine bir kese altın bırakamayacağını mı söylüyorsun?"
"Tabii, bırakabilirim" demiş, Siva.. "Ama bu başka bir şey.."
"Lütfen.." diye yalvarmış, Sakti.. "Lütfen.."
Ve Siva bir kese dolusu altını yoksul adamın yolunun üzerine bırakmış..
Zavallı yoksula gelince, o akşam iki lokma bir şey bulup yiyip yiyemeyeceğini, yoksa yine aç mı uyuyacağını düşünerek yoluna devam ediyormuş.. Köşeyi dönünce,
"Şuna bak" demiş, "koca bir taş parçası iyi ki, gördüm.. Çarpsaydım, partalı çıkmış sandaletlerim iyice elden çıkacaktı.."
Ve dikkatle altın dolu kesenin üzerinden atlayarak yoluna devam etmiş..
Yaşam yolumuzun üzerine yüzlerce torba dolusu altın bırakıyor..
Ya çok seyrek olarak bu torbalar olduğu gibi görünüyor ya da biz onların bilincine çok geç varıyoruz....